30 Temmuz 2012

DELMECE YAYLASI KAMPI


Gezi yazılarını fazla bekletmeden yazmak gerekmiş, yoksa unutulur, tarihin karanlık sayfalarına gömülür gidermiş:)Gerçi bizim onları yeryüzüne döndürecek fotoğraflarımız var bolca ama olsun yine de fazla bekletmeden gezi yazılarını yazmak gerekirmiş.İki hafta önce katıldığımız Delmece yaylası çadır kampında aklıma geldi Mayıs ayında katıldığımız karavan kampını yazmadığım:)Aradan geçen zamanda da unuttum gitti yazmayı. Ta ki iki hafta önce Delmece Yaylasına kampa gidince hatırladım:)


15-DSC02789



Delmece yaylası kampı için heyecanlıydık, 2. çadır kampımız olacaktı. Geçen sene İpek 2.5 aylıkken gitmiştik ilk çadır kampımıza ve tadı damağımızda kalmıştı.


Kampagidelimmibaba ekibi ile cumartesi sabah erkenden yola çıktık. Biraz Eskihisar-Topçular Feribot çilesi(uzun bekleyiş-düzensizlik) çektikten sonra Yalova’ya önce bir kahvaltı mekanına vardık. Burada diğer ekip ile buluştuk. Kamp antrenmanları yapıldı:)



39-DSC02369

Sonra yukarıya çıkış başladı, istikamet Delmece Yaylası…Yaylaya varıncaya kadar yol asfalttı. Bu yayla diğerlerine göre epey kalabalık bir yayla çünkü. Bizden başka kampçılar ve camperlarda vardı. Yayladaki hane sayısı da önceki kamp ne göre(Menekşe Yaylası) epey fazlaydı…Kamp ahalisi ile önce çadırları kuracağımız yere karar verip, yerleşip, çadırları kurup, su kaynağımızı keşfedip, ardından bir yürüyüşe çıkıyoruz. 14-IMG_8423

Minik derelerden atlıyoruz. Önce kim yapacak atlayışı derken sırtımda uyuyan İpek ile şöyle bir cesaret atlayıveriyorum karşıya kendime şaşıp... :)Düşündüğümden daha uzun mesafe çünkü. Neyse ki düşmedik:)

04-IMG_828811-IMG_8404

Mantarlar var çeşit çeşit,  Buralarda fotoğraf molası veriliyor:)

09-DSC02407 08-DSC02396

Yürüyüş keyifli, bazen yorucu...

05-IMG_829348-IMG_841306-IMG_8316

Akşam olmaya başlıyor, akşam yemeği telaşı başlıyor bütün kamp ahalinde…Tarhana çorbamızı kaynatıyoruz, mantarlar biberler tereyağında kavruluyor:) Sucuk ateşle buluşuyor…
Acıkmışız:)Ardından yayla suyu ile çay demleyip içmek, o çayın tadı ayrı güzel…Derken yiğit kadınlar Yayla evlerine yol alıp beraberlerinde koca damacana süt ile geliveriyorlar…Hepimiz nasipleniyoruz. Sütler minik kamp tencerelerinde kaynatılıp kaynatılıp içiliyor…Yaylada olduğuma en çok akşam olmaya başladığında seviniyorum. En sevdiğim bu karar verdim.Akşam inen serinliği, sessizliği bozan yayla seslerini seviyorum... Otlaklardan ağıllarına dönüşe geçen ineklerin sesleri... Bu sükûneti, bu havayı koklamayı seviyorum. Kamp ateşi etrafında toplanıp gözlerimi ateşi seyrederek dinlendirmeyi, sohbeti, gökyüzündeki parlak yıldızları seyreylemeyi seviyorum. İstanbul’da yıldızlar var mı gerçekten?


19-DSC02821


İneklerin sabah erkenden ağıllarından çıkıp da otlaklara giderken yol üzerinde olan bizlerin, çadırların arasından geçişlerini duymak hissetmek güzeldi:) Onlarla birlikte uyananlar vardı çadır içinde :) Çadırda uyanmak bir keyif...
23-IMG_8451 20-DSC02827



Sadece akşam vakti değil, sabahın ilk ışıklarına, hava ısınmaya başlayana kadar ki kısım benim en sevdiğim kısım…Kahvaltı kısmı buna dahil…Patatesler, soğanlar köze yatırılıyor. Yumurtalar tereyağına kırılıyor. Yine yayla suyuyla çay…26-DSC02839



Kaç bardak içtiğimi hatırlamıyorum…Kahvaltı sonrası erkekler yeni bir yürüyüşe doğru yol alıyorlar ama bayanlar olarak biz kamp alanında kalıyoruz, kızlara kitap okuyorum, nasıl heyecan ve ilgiyle dinliyorlar:) 28-DSC02851



Vakit ikindiye yaklaşınca gitme vakti geliyor…Can'ın itirazları başlıyor, haksız değil, burada o kadar çok arkadaş ve oyun var ki... 


16-DSC02791 41-IMG_8231



Can’ın isyanına rağmen dönüş yoluna geçiyoruz.1 gece daha kalabilseydik ne iyiydi...
32-DSC02437







Hevesle Eylül ayındaki kampı bekliyoruz…




20 Temmuz 2012

İYİ Kİ DOĞMUŞUM/Z :)


cerceve-ipek


İpek kızımın ilk yaşını bir kez daha kutladık. Bu kez de yakın aile ve eş-dostumuz ile…

Temmuz’da doğan bir tek kızım değil. Benim doğumgünümdü aynı zamanda… Böylece partiye ortak çıktım İpek’e… Anne-kız doğumgünlerimizi birlikte kutladık.
Özel ayarlama söz konusu olmamakla birlikte ki olması mümkün değil çünkü ikisi de normal doğum ile dünyaya geldiler. Kızım annesinin burcunda olmayı, oğlum ise babasının burcunda olmayı seçtiJ Aynı güne denk gelmese de yakın tarihlerde olmayı ve aynı burçta olmayı başardık en azındanBöylece bir uyum yakalamayı başardık sanırım:) 
IMG_8948

Yine açık hava yine yeşillikler, bu kez evimizin karşısındaki parkta idik. Haftaiçi olduğundan piknikçiler de yoktu. Bundan sonra ev içinde doğumgünü kutlamak yok artıkJ

Tema yine cupcakeJ Bu kez pastamız da tek kişilik cupcakeler oldu.IMG_8806 


Alelacele son dakika yapabildim. Bol koşturmaca, bol ter dökülen günün ve akşamın sonunda gece 12lere kadar süren bir kutlama ile mutlu döndük evimize…

El desteğiyle kararında güzel bir menü… IMG_8769 IMG_8773 Kuru patlıcan ve biber dolması 
Cevizli yoğurtlu havuç salatası
Mercimek köftesi 
Yaprak Sarma 
Peynirli Börek 
Tam Buğday unuyla mayalı açma 
Brownie ve Limonlu cupcakeler 


Plastik tabak, çatal bardak kullanmadık… Mümkün olabildiğince az atık ile çevreye zarar vermedik böylece… Sonradan kullandığımız plastik su bardaklarımızı bile yıkayıp tekrar kullanmak üzere ayırdım. Bize bu fikri aşılayan arkadaşlarımıza ise bir başka mailde başka bir konu ile teşekkür edeceğim.
IMG_8802

Hediye alma faslı ise ayrı güzeldi.
Özlemişim, çocuk gibi mutluydum, sırayla hediyelerimi aldıkça… İpek’de öyleJ

Geçtiğimiz sene Can’ın kusma&ishal olması ile doğumgünüme acı hatıralar eşlik etmişti. Aklımızın ucundan geçmemişti kutlamak… 3 sene önce yine aynı durum yaşanmıştı, yine ishal, yine es geçilen doğum günü… Can sanki özellikle seçiyordu doğumgünlerimi:) 

Artık büyük beklentiler içerisindeydim bu sene doğumgünüme karşı. Nihayetinde şeytanın bacağı kırıldı. Hastalıksız sağlık sıhhat içerisinde bir doğumgünü geçirdik çok şükür…

Kızımla beraber kutladığımız doğum günümüzde önceki yılları telafi ettik…
Özlemişim doğumgünü çocuğu olmayı…

Doğumgünü sonunda herkes İpek için dilek kartlarını yazdı. Henüz okuma yazma bilmeyen abimiz Can ise Elif Ablasına yazdırdı dileklerini:)
IMG_1585

Ve benim en büyük doğumgünü hediyem kızımın bir gün önce yürümeye başlamasıydı… salonda bir koltuktan diğer koltuğa pıtır pıtır yürüyordu tüm şirinliğiyle ve gayretiyle… Her seferinde kocaman bir aferin alarak. Mucize izliyorduk biz sanki. İnanamayan gözler... Oysaki çok doğal 1 yaşındaki bir bebeğin yürümesi. Ama bize sanki dünyanın en inanılmaz olayı gibi geliyorduJ
IMG_8764




Nice güzel yaşlarımız olsun kızım, nice güzel doğumgünlerimiz olsun beraber…

İyi ki var, iyi ki katılmış hayatımıza diyoruz biz senin için babanla her gün birbirimize…

İşten eve geldiğimde beni sevinç çığlıkları ile karşılıyorsun ya tüm yorgunluk tüm stres biranda bırakıyor bedenimi ve saf sevgin doluyor her hücreme…


İyi ki doğdun, iyi ki geldin hayatımıza...
IMG_8841

19 Temmuz 2012

HEIDELBERG

Almanya’nın doğa ve tarihinin iç içe olduğu, savaşlardan yara almadan kurtulmayı başarmış, Neckar nehri ile iki yakaya bölünen, yeşillere bürünmüş eski üniversite şehri.


DSC01085 


Heidelberg’i gezi planımıza alışım şu fotoğrafı görmemle olmuştu… Ve kısmetimiz oldu böyle 
bir havada bu şehri ziyaret etmek... Pırıl pırıl gökyüzü... Yemyeşil doğa...

heidelberg


Avrupa’nın en eski en uzun çarşısına sahip olmasıyla da ünlü Heidelberg. Arnavut kaldırımı taşlar sanki Beyoğlu’nun sakin bir gününde geziyor hissetmeme sebep oluyor zaman zaman…


Bu çarşı boyunca yol almak bir keyif. Ara sokaklarına girmek, arka sokaklarında yol almak, ilk kez görülen kareler,keşfedilen dükkânlar, bir kafeden yükselen piyano sesleri, ortancalar... Sahte mi diye dokunuyorum ama her seferinde şaşırıp canlı çiçekler buluyorum. Oysa Türkiye’de o kadar alışmışız ki yapay çiçeklere. Burada ise kusursuz canlı çiçekler sergileniyor her yerde… Çeşitli güzellikte ortancalar beni benden ediyor...


DSC01195


Bir tablo gibi her sokak her ev…


DSC01240DSC01146


Dekorasyon üzerine küçük butik dükkânlar, bunun yanında büyük mağazalar dikkatimi çekiyor benim… Eşim ile yollarımızı ayırıyoruz bu çarşıda. Çünkü ben saatlerimi bu dükkân ve mağazalarda geçirmek istiyorum:) Çocukları da paylaşıyoruz. Her ikimizin de dileği oluyor. O bilişim mağazalarına yol alırken ben kendimi butik dükkân ve dekor mağazalarının atmosferine bırakıyorum.


Farklı türden küçük ama özenli dükkânlar büyüleyici…
Eski köprüye yol alırken sol kolda gördüğüm elişi ürünler satan mekâna girmekten kendimi alamıyorum.
İçerisi çeşit çeşit elişi nakışlarıyla bezeli lavanta keseleri ile dolu.
Seçim yapmakta bir hayli zorlanıyorum, eşimi arayıp yardıma çağırıyorum:)
Nihayetinde kararı yine ilk seçimimden yana kullanıyorum.
Eşim dükkânın bir resmini almak istiyor ama bayan uyarıyor, foto çekimi yasak, saygı duyuyoruz.
Ben mutluyum kelebeğimle ayrılmaktan…


IMG_1583


Bir sonraki durağım olan mağazalarda ise(Butlers ve bir tane daha) İpek’in doğumgünü partisinde, blog buluşmalarımızda kullanılmak üzere malzemelerle ayrılıyorum. Envai çeşit kurdeleler, çeşitli konseptte malzemelerin bir arada satıldığı standlar müşterilere fikir veriyor.


Burası bir üniversite şehri, Almanya’nın en eski üniversitesine sahip(Kuruluş: 1386)
Tesadüfen kendimizi üniversitenin içinde buluyoruz bu ara yol yürüyüşlerinde...
Her ülkeden öğrenciyi barındırıyor. Bizdeki gibi kapılar güvenlikler yok üniversiteye girişte…


Artık geri dönüş vakti otelimize derken dönüş yolunda bizi bir grup bayan durduruyor ve bir şeyler satmak istiyorlar. Biz burun kıvırıp yolumuza devam ederken son bir hamle ile durumu izah ediyorlar. 
Bu bir gelenekmiş, evlenecek hatun sepetindeki çeşitli ıvır zıvırları(el temizleme jeli, deodorant, çocuklar için balon, prezervatif...) satıp karşılığında temsili bir para alıp bir de üstüne t-shirtüne imza almaya çalışıyor. Tabi atayım hemen diyorum ama benden değil eşimden istiyorlar imzayı. Sadece beyler imza atabilirmiş:) Eşim alışverişini yapıyor, imzasını da atıyor Silvia’nın t-shirtüne:)

DSC01259DSC01258 




T-shirtlerinde “All eyes on Silvia- Bütün gözler Silvia’da” yazıyor... Silvia'ya ömür boyu mutluluklar diliyoruz:)



DSC01260


Tatil boyunca karşılaşacağımız 2.sağanak yağışa yakalanıyoruz yürüyüşte…




Starbucks kurtarıcımız oluyor. Islanmadan atlatıyoruz yine, dışarıda deli yağmuru seyrederken kahve içmenin keyfini yaşıyoruz. İçeriye havuza düşmüşe dönen insanlar giriyor koşarak.
DSC01225


Heidelberg’e gelip de Saray’ı(Schloss)görmeden olmaz. Saraya gitmişken de Alman Eczane müzesini gezmemek olmaz, çünkü zaten Şatonun içerisinde:) Bu müzeyi gezerken turuncu kıyafetleriyle Budistler görüyorum.


DSC00736


Sarayın çoğu yıkılmış ancak sırf manzarayı buradan seyretmek için bile dolaşmaya değer… Bir hatıra fotoğrafı çektirmek için de birebir burası… Arkanızda eski şehir..


DSC00751 


Biz bu ziyarette gözümüzü karşı tepeleri kestiriyoruz, yarın ki ziyaretimiz bu tepelere olacak ve köprünün fotoğraflarını bu açıdan alacağız akşam saatlerinde...



Neckar nehri şehri boydan boya ikiye bölmekte ve şehre ait bütün resimleri süsleyen bu nehir üzerinde ki en ünlü köprü, eski köprü diye geçen ve esas ismi Carl Thedor Köprüsü, çarşının bir ucunda yer alıyor. Benim lavanta kesecim ise hemen sol tarafta bu yol üzerinde:)
DSC01191DSC01095


Heidelberg'e ilk geldiğimiz gün konaklama işini Ibishotel’de yapıyoruz. Karlsruhe de kaldığımız otelde yine aynı zincirindi ve bize şahane bir aile odası vermişlerdi. Geniş geniş kalmış idik ancak burada Heidelberg’de kaldığımız otelde bu tarz odalar olmadığını öğreniyoruz. Ve bu aşamada booking.com uygulamasını just in time kullanmanın ne kadar müthiş birşey olduğunu keşfediyoruz. Son dakika fırsatlarını yakalamak demek bu. Yani aylar öncesinden otel rezervasyonu yaptırmaya gerek yok. Son 3 otelimizi bu şekilde buluyoruz hep.
Böylece Heidelberg’de saraya çok kısa mesafede ormanların içinde, şehir manzarasına nazır, Carl Bosch müzesine 3 adım ötede,dört tarafı yeşillikler ile kaplı, bahçesinde keyifle oturduğumuz, kısacası hayran kalıp ayrılmak istemediğimiz butik otelimizi buluyoruz. Çektiğimiz bir fotoğrafın program ile yağlı boya haline çevrilmiş hali aşağıdadır…




DSC01136 


Bir tablodan çıkmış gibi burası… Kuşsesleri, kuş sesleri, kuş sesleri… 24 saat boyunca durmuyor. Rüya gibi, bu bir rüya…


Hem oteli hem şehri beğendiğimizden Heidelberg’de planladığımızdan da fazla kalıyoruz. Ayrılırken de kendi kendimize bir kart atmayı ihmal etmiyoruz… Pulları otel görevlisinden temin edip onlara postaya vermeleri için bırakıyorum. Biz Türkiye’ye döndükten 3-4 gün sonra kartımız da geliyor, ulaşıyor bize:)


IMG_1581 



Otelin kahvaltısı da kendisi gibi güzel… 8 çeşit reçel ile kahvaltı etmek şımarmak demek:) 


DSC01274


Peynirler de aynı şekilde... Daha sonra bu peynir çeşitlerini Aldi marketlerinde buluyor ve yanımızda Türkiye'ye taşıyoruz. Çok sevdik çünkü. Şu sarılı kırmızı ambalajlı Babybell kaşarlar çok şirin. 




DSC01272


Heidelberg’de bizi hayal kırıklığına uğratan tek şey Hayvanat Bahçesi oluyor. Bu tamamen göreceli bir durum olabilir. Zira o kadar güzel hayvanat bahçeleri gezdik gördük ki Almanya’da, beğeni çıtamız iyice yükseldi. Heidelberg çok güzel bir şehir olduğundan büyük bir beklenti ile gittik hayvanat bahçesine de ama hiçbir albeni yoktu. Bahçe düzeni bize göre diğer parklara göre oldukça bakımsızdı. Sabah önce markete gidip çeşit çeşit kahvaltı alışverişi yapıp gitmiştik mekâna. Ufak çaplı rahatça piknik yapabileceğimiz bir mekânı olsa kendimizi mutlu hissedeceğiz ancak böyle bir alan kesinlikle yok. Alanı hızlıca turluyoruz ancak geniş yeşil çimler yok insanların rahatça oturabileceği. Sadece kafeler ve hayvanları seyredebilecek banklar var… Biz gezginleri mutlu etmiyor bu durum. Parkı hafta içi ziyaret ediyor oluşumuzda bizi etkiliyor sanırım. Etraf sakin, sıkıcı bir hava yaratıyor hafiften bu durum. Daha önceki ziyaretlerimiz hep haftasonlarına denk gelmişti çünkü… Derken hayvan dostları ziyaret ettikçe, onların şirinliği karşısında fikrimiz yıkılıp gidiyor... DSC01054




Keçilerin saldırısına uğruyoruz:) İpek şaşkın, çantamızda yiyeceklerin kokusunu aldılar sanırım:)

DSC01048DSC01045


Gebe keçiler var ve biz minik yavruları doğmadan ellerimizle tutuyoruz, hissediyoruz:) İkiz hamileler muhtemelen… 

DSC01039


Bu ağacın içine giripte gökyüzüne baktığımızda nefis bir görüntü çıkıyor karşımıza, 

DSC00981


Sonradan fikrimiz değişse de Hayvanat bahçesinde yine de çok oyalanmayıp tepelere doğru yol alıyoruz. Zaman değerli, keşfedecek çok şey var bu şehirde daha...


Beklentimizin üstünde bir mekanla karşılaşmamız ise Heidelberg tepesinde gerçekleşiyor. Max Planc Enstitüsünün de yer aldığı tepede filozoflar yolunda manzara müthiş.

Bu tepede güneşin batışını seyrediyoruz. Baba-kız iki sevgili gibi elele tutuşmuş bekliyorlar gün batışını:)
DSC00847




Tepede bulunmaktan keyif alan sadece baba-kız değil ana-oğul burada yer alan parka gitmekten büyük keyif duyduk. Masal temalı parkları seviyorum. Her kulübede bir masal ve kukla gösterisi başlıyor. Almanca bilmeyi isterdim. Hikâyeler anlatılıyor ama hep Almanca, biz birşeyler tahmin etmeye çalışıp kuklaların hareketini izliyoruz. 
Can için mi gidiyoruz bu parklara yoksa kendimiz için mi bilemiyorum:) DSC00785DSC00776DSC00781DSC00809


Bir sonraki akşamı karşı tepelerde yapıp buradan Şatonun ve köprünün fotoğrafını çekmeyi planlıyoruz... Yeşil, ne yöne baksak yeşil, çeşit çeşit ağaçlar...


DSC01094 DSC01070


Heidelberg bizde o kadar güzel etkiler bıraktı ki burada su altı fotoğraf makinemizi ve beraberinde neyse ki başka değerli bir şey içermeyen çantamızı kaybetmiş olmaktan mutsuzluk duymadık. Eşim muhtemelen daha çok üzüldü ama ben hiç üzülemedim nedense.
Dolaştığımız yerlere bakındık sorduk ancak yok…
Bu şehrin bilinmez bir yerinde bıraktık, kaybettik ya da çalındı makinemiz…


Nihayetinde bir parçamızı bu şehirde bırakaraktan ve yıllar sonra yeniden gelme isteğiyle dolu olarak yolumuzu Ludwigsburg’a çeviriyoruz:)